Tevhid
Sözlükte birlemek, bir şeyin tek olduğuna hükmetmek anlamına gelen tevhid, akaid terimi olarak Yüce Allah’ı zatında, sıfatlarında ve fiillerinde ve mabud olduğunda bir ve tek kabul edip, bu hususlarda eşi, benzeri ve dengi bir varlığın bulunmadığına inanmak demektir. Tevhid, Allah’ın zatını her türlü beşeri tasavvurdan uzak tutmak diye de tanımlanmıştır. Buna göre tevhid, Allah’ı yegâne ilâh, rab ve hakim olarak tanımak, O’nun birliğini ikrar etmek, her çeşit ortağı O’ndan uzak tutmakla gerçekleşir. Tehvid inancını benimseyenlere muvahhid, muvahhidlerin oluşturduğu topluma da ehl-i tevhid denilir. Tevhidin zıddı ise şirktir.
Tevhid, İslâm dininin en önemli özelliğidir. Bu özelliğiyle İslâm hem cahiliye putperestliğinden, hem Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi dinlerin sonradan bozulmaya uğramış şekillerinden hem de Mecusi-lik’ten ayrılır. İslâm’a göre ilk peygamber Hz. Âdem (a.s.) den son peygamber Hz. Muhammed (s.a.) e kadar bütün peygamberler tevhid inancını yerleştirmek için çalışmışlar, İnsanların yıldızlara, tabiat olaylarına, ruhlara, putlara ve birtakım insanlara tapmalarıyla bir inançta sapmalar meydana geldikçe Yüce Allah insanların bozulmuş inançlarını düzeltecek bir peygamber göndermiştir.
İslâm’ın benimsenmesini istediği tevhid inancının özü Allah Teâlâ’yı tek ilâh, yaratıcı ve mabud kabul etmektir. Cenab-ı Allah’ın yegâne yaratıcı kabul edilmesine “tevhid-i rububiyet” ve “tevhid-i ilmî”; tapılmaya ve mutlak olarak itaat edilmeye layık yegâne varlık kabul edilmesine de “tevhid-i iradî ve amelî” denilir. Tevhid-i ilmî, Yüce Allah hakkında düşünülmesi gerekli olan bütün kemâl sıfatlarına inanıp, O’nun zatını bütün noksanlıklardan uzak tutmaktır. Tevhid-i iradî ve amelî ise, ortağı olmayan bir tek Allah’a ibadet etmek, buyruk ve yasaklarına boyun eğmek, O’nu sevmek, ihlâs ile O’na yönetmek, ancak O’ndan korkmak ve ümitvar olmak, hiç bir şeyde O’na denk bir varlık kabul etmemektir. Kişi eğer Allah’ın varlığını ve birliğini reddeder veya akılla tasavvur edilen varlıklar gibi düşünürse tevhid-i ilmîye; Allah’ı sevmekten, O’na yönelmekten, sığınmaktan ve her işinde Allah’a dayanmaktan yüz çevirir, bu konularda O’na ortak birtakım varlıklar ve güçler kabul ederse, Allah’ın karşısında hak-batı I, doğru-iyi, güzel-çirkinin ölçüsü olmada bir başka otoritenin varlığını gönülden benimserse tevhid-i iradîye zıt hareket etmiş olur. İhlâs sûresi tevhid-i ilmîyi vurguladığından bu sureye “tevhid sûresi” de denilmiştir: “(Ey Muhammed) de ki: O Allah’tır, bir tektir. Allah her şeyden müstağni ve her şey O’na muhtaçtır. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Hiç bir şey O’na denk değildir”. Kâfirûn sûresi ise tevhid-i iradî ve amelî üzerinde durur: “(Ey Muhammed) de ki: Ey inkarcılar ben sizin taptıklarınıza tapmam. Benim taptığıma da sizler tapmazsınız. Ben sizin taptığınıza tapacak değilim. Benim taptığıma sizler de tapmazsınız. Sizin dininiz size, benim dinim banadır”. Bu iki tevhidten biri eksik olur, yaratıcılığında, rablığında, tapınılan varlık olmasında, hüküm ve otoritesinde bir başka varlık Allah’a eş ve denk kabul edilirse, tevhid inancı zedelenir, şirke kayılmış olur. Mekke müşrikleri Allah’ı ikrar (varlığını kabul) ettikleri halde tevhid-i iradî ve amelîyi benimsemedikleri İçin Kur’ân’da müşrik olarak nitelenmişlerdir.
İslâmî anlamda tevhid inancı şöyle özetlenebilir: Bir tek ilâh ve bir tek yaratıcı tanıyorum. O da Allah’tır. Hiçbir varlığı aracı kılmadan sadece O’na ibadet ve kulluk ediyor, ancak Ondan yardım istiyor, yalnız Ona sığınıyor, davranışlarımda tek otorite ve hakim O’nu tanıyorum. O, kulların fiillerinin yaratıcısı, bütün evrenin yöneticisi, alemlerin rabbıdır. Emrettiği sevilir ve yapılır, yasakladığı sevilmez ve terkedilir.
Kur’ân-ı Kerîm’in pek çok âyetinde Allah’ın bir ve tek[96] olduğu, hiç bir eş ve benzerinin bulunmadığı ortaya konmuş, tevhide zıt olan şirke karşı peygamberlerin vermiş oldukları tevhid mücadelesinden Örnekler gösterilmiştir.
Selefiye tevhid konusunda yukarıda özetlenen anlayışı prensip olarak benimser. Kur’ân ve sahih hadiste Allah’a nisbet edilen bütün sıfat ve fiiller -haberî sıfatlar da dahil olmak üzere-tevil etmeden, zahiri anlamlarıyla anlaşılmalı fakat teşbihe de düşülmemeli; bu sıfat ve fiillerde onun eşi ve benzerinin bulunmadığı (tevhidi) kabul edilmelidir. Müteahhİr dönem selef bilginlerinden İbn Teymiye ve öğrencisi İbn Kayyim el-Cevziye tevhidi, uluhiyet ve rububiyet tevhidi olarak ikiye ayırmışlardır. Rububiyet tevhidi Allah’ın yegâne yaratıcı ve Rab kabul edilmesidir. Putperest Araplar da bu manada Allah’ı yegâne yaratıcı ve Rab kabul etmişlerdir. İslâm’ın özelliğini teşkil eden esas tevhid uluhiyet tevhididir. Bu, ancak Allah’a ibadet etme ve sirtondan yardım isteme anlamına gelir. Putlara tapan ve onları Allah’la kendileri arasında aracı sayan cahiliye Arapları bu tevhidi kabul etmediklerinden müşrik ve kâfir sayılmışlardır. Bu durumda, yatır ve türbeleri ziyaret edip buralara adaklar adama, kurban kesme, mezardaki ölüden meded umma (şefaat) uluhiyet tevhidine zıt düşer. Bu tutum “Ancak sana ibadet eder, ancak senden yardım dileriz” (el-Fâtiha 1/5) mealindeki âyetin hükmüne aykırıdır.
Mutezile bilginleri ise tevhid konusunda da tenzihçi davranmış Ehl-i sünnetten farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Mutezi-le’nin beş temel prensibinden biri olan tevhid, Allah’ı zat ve sıfatları yönüyle bir kabul etmektir. Bu anlayıştan hareketle Mutezile, Allah’ın sıfat kalıbındaki alîm, hay, kadîr gibi manevi sıfatlarını kabul ederken, bu sıfatların masdarlarını oluşturan ilim, kudret vb. maânî sıfatlarını, -ezelî varlıklar çoğaltılmış ve böylece tevhide zıt birtutum içerisine girilmiş olur düşüncesiyle- inkâr yönüne gitmiştir. Onlar aynı prensipten hareketle Kur’ân’ı yaratılmış saymış, Allah’ın ahirette müminler tarafından görülemeyeceğini savunmuşlardır. Tevhid konusunda bu fikirleri benimseyen Mutezile mensupları kendilerine ehl-İ tevhid veya ashab-ı tevhid adını vermişlerdir.
Tevhid, aynı zamanda İslâm dininin akaid esaslarından bahseden ilmin isimlerinden biridir. Tevhid ilmi, bazen kelam ilmi ile aynı anlamda kullanılmışsa da, aralarında metod yönüyle farklılık bulunmaktadır. Tevhid, iman esaslarından âyet ve hadislerin ışığında ve selef metoduna göre bahseder. Kelâm ilmi ise âyet ve hadislerin yanında aklî delillerden de önemli ölçüde yararlanır. Özellikle Allah’a ve kadere iman konularının yer aldığı ilahiyat bahislerinde aklî ve mantıkî delillere oldukça fazla yer verir, tartışma metodunu izler. İman esaslarından bahseden ilmin tevhid ilmi adını almasının sebebi şöyle açıklanabilir: İslâm’da akaid konusunda ortaya çıkan ilk ihtilaflardan biri kader, diğeri Allah’ın kelâm sıfatı ile ilgilidir. Hicrî I. asır sonlan ile II. asır başlarında bir gurup, Allah’ı yaratılmışlara benzetip teşbih ve tecsime yönelirken, bir başka gurup ta tenzihte aşırı gitmiş, sıfatları inkâr etmiştir. Bu iki aşırı görüşün ortasını bularak, bir taraftan Allah’ın kemal sıfatlarını isbat eden, diğer taraftan eksiklik ve acz ifade eden sıfatlarından münezzeh kılan eserler kaleme alınmıştır. Selef bilginlerinin yazdığı bu eserlere “tevhid risaleleri”, bunların oluşturduğu ilme de “tevhid ve sıfat ilmi” denilmiştir. Çünkü bu ilmin başlıca konusu Allah’ın zatı, sıfatları, fiilleri ve tevhidi olmuştur. Ötedenberİ bilginler altı İman esasını üç ana başlık altında incelemişlerdir: İlâhiyyât, nübüvvât ve sem’iyyât (Allah’a, peygamberlere, ahirete iman). Esasen peygamberlik ve ahiretin, Allah’ın fiilleriyle ilgili olduğu gözönüne alınırsa, İslâm’da bülün iman esaslarının Allah’a iman esasından çıktığı söylenebilir. Sonraki dönemlerde tevhid ilmi, peygamberlik ve ahiret ile ilgili konuları da işlemesine rağmen, Allah’ın varlığı, birliği ve sıfatları konusu bu ilmin en önemli konusu olmaya devam etmiştir.
BENZER KONULAR:
- Umreye özel nasıl gidebilirim, özel gitme ile diyanet arasında ne fark vardır?
- Tesbih namazı nedir nasıl kılınır?
- Oruç Nedir? Oruç ibadeti hakkında geniş bilgi
- Ramazan ayı yaklaşırken ne gibi hazırlıklar yapılır
- Mumsema dini soru sor sitesi
- Manevi arınma ayı ramazana girerken ne yapmalı
- Mumsema Site Kuralları
- Tüm sonuçları görüntüleyin.
Tevhid, Allah’ın birliğini ve tekliğini ifade eder. Allah’ın bir olduğuna, O’nun zatında, sıfatlarında, fiillerinde ve mabud olduğunda tek ve eşi benzeri olmadığına inanmayı içerir. Bu inanç, Allah’ın yegane ilah, rab ve hakim olduğunu kabul etmeyi ve her türlü ortağından uzak durmayı gerektirir. Yani tevhid inancı, Allah’ı tek ilah olarak tanıma, O’nun birliğini ve benzersizliğini kabul etme ve O’na ortak koşmaktan kaçınma esasına dayanır.
Tevhid inancını benimseyenlere “muvahhid” denir ve bu inancı benimseyen topluma da “ehl-i tevhid” veya “tevhidi müslümanlar” denir. Tevhid, İslam’ın temel inançlarından biri olduğu için, bu kavramın doğru anlaşılması ve benimsenmesi, Müslümanlar için son derece önemlidir.
Tevhidin zıddı olan kavram ise “şirk”tir. Şirk, Allah’a ortak koşmak veya O’nun birliğini bozmak anlamına gelir. İslam’a göre şirk, en büyük günahlardan biridir ve Müslümanlar için en büyük tehlikelerden biridir.