Veda Haccı – Veda Hutbesi
Davet çalışmaları tamamlanmış, ilahî mesaj iletilmiş ve ulûhiyetin başkasından alınıp sadece Allah’a özgü kılınması ve Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in peygamberliği esasına dayanan yeni bir toplum inşa edilmişti. Ancak bu durum, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gönlünde, bu dünyadaki ikametinin artık sona ermek üzere olduğu hissini de uyandırmıştı. Nitekim hicretin 10. senesinde Muâz’ı Yemen’e vali olarak gönderirken “Ey Muâz! Belki bu yıldan sonra benimle bir daha görüşemeyecek, belki de şu mescidime ve mezarıma uğrayacaksın” diyordu. Bunları duyan Muâz, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den ayrılma endişesiyle ağladı.
Allah Teâlâ, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yirmi küsûr sene boyunca uğrunda türlü sıkıntı ve çileler çektiği davasının meyvele rini görmeyi ona nasip etti. Nitekim Mekke’nin civar bölgelerinde Arap kabilelerinin fert ve temsilcileriyle bir araya geldiğinde, onlar dinin temel yasalarını ve hükümlerini ondan aldılar; kendisi de emaneti hakkıyla eda ettiğine, ilahî mesajı (kusursuzca) ilettiğine ve ümmete samimiyetle öğüt verdiğine dair onları şahit tuttu.
Böylece Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, herkesin katılacağı böylesi kutlu bir hac görevini ifa etmeye niyetli olduğunu ilan etti. Bunun üze rine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bu konuda uyma arzusuyla Medine’ye pek çok insan geldi. 567 Zilkade ayının bitmesine beş gün kala Cumartesi günü Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, Medine’den ayrılmak üzere hazırlığını yaptı. Saçını taradı, (saçı kabarıp dağılmasın diye) yağ süründü, izârını ve ridâsını giydi ve kurbanlık hayvanına da (işaret olsun diye) gerdanlık taktı. Öğleden sonra da yola çıktı. İkindiden önce Zülhuleyfe mevkiine vardığı için ikindi namazını iki rekât olarak kıldı. Geceyi de orada geçirdi. Sabah olunca ashabına şöyle buyurdu: “Bu gece Rabbimden bana bir melek (Cebrail) geldi ve şöyle dedi: Bu mübarek vadide namaz kıl ve ‘Hac içinde umreye niyet ettim’ de.
O gün öğleyi kılmadan önce ihrama girmek için yıkandı. Daha sonra da Hz. Âişe, zerîre adında hint ürünü bir çubuğun pudraya dönüştürülmüş hâlini ve içinde misk bulunan bir kokuyu, kendi elleriyle Allah Rasûlü’nün bedenine ve başına sürdü. Hatta kokunun parıltısı, saç ayrımında ve sakalında görülebiliyordu. Allah Rasûlü bu parıltıyı yıkamadı ve öylece bıraktı. Ardından izârını ve ridâsını giydi. Daha sonra da öğleyi iki rekât olarak kıldı. Peşinden namazgâhından kalkmadan hac ve umreyi birleştirerek her ikisi için telbiye getirmeye başladı, sonra da çıkıp devesi Kasvâ’ya bindi. Bineğin üzerinde telbiye getir Daha sonra bineği onu Beydâ düzlüğüne çıkardığı zaman da telbiyede bulundu.
Sonra yoluna devam ederek Mekke yakınlarına kadar geldi. Zi Tuvâ’da geceledi; hicretin 10. yılı, Zilhicce ayının ilk dört gecesi geçtik ten sonra, Pazar gününün sabahında namaz kılıp guslünü aldı. Ardından Mekke’ye girdi. -Yolda sekiz gece geçirmişti ve bu, normal bir mesafe sayılıyordu.- Mescid-i Harâm’a girince Kâbe’yi tavaf etti, Safa ile Merve arasında sa’yini de yaptı, ancak ihramdan çıkmadı. Çünkü hedy kurbanını göndermiş ve hacc-i kırân yapmaya niyetlenmişti. Mekke’nin yukarı ke- simindeki Hacûn mevkiine intikal edip oraya yerleşti ve hac tavafı dışında tekrar tavafa dönmedi.
Öte yandan, yanında hedy kurbanı getirmemiş olanlara da (hac) ihramlarını umreye çevirmelerini; Kâbe’yi tavaf edip Safa ile Merve arasında tavaf ettikten sonra tam anlamıyla ihramdan çıkmalarını emretti. Ancak sahâbîler tereddüt edince Allah Rasûlü “Daha önceden böyle ola cağını bilseydim, hedy kurbanını getirmezdim. Yanımda hedy kurbanı olmasaydı, ben de ihramdan çıkardım” buyurdu. Bunun üzerine yanında hedy kurbanı olmayanlar, bu emri dinleyip itaat ettiler ve ihramdan çıktılar.
Allah Rasûlü, Zilhicce’nin 8. günü -ki bu da terviye günüdür-571 Mina’ya yöneldi ve orada öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah olmak üzere beş vakit namaz kıldı. Ardından güneş doğuncaya kadar bir müddet daha bekledi. Sonra da harekete geçip Arafat’a geldi. Nemira denilen mevkide çadırının kurulu olduğunu görünce oraya indi. Nihayetinde güneş, batıya doğru meyletmeye başlayınca da devesi Kasvâ’nın hazırlanmasını emretti ve oradan çıkıp vadinin ortasına geldi. Etrafında 124 veya 144 bin kişi toplanmıştı. Onlara hitap etmek üzere ayağa kalktı ve özlü hutbesini/ konuşmasını yaptı:
“Ey İnsanlar!
Sözümü iyi dinleyin. Bilemiyorum, belki de bu seneden sonra sizinle bir daha burada asla buluşamayacağım.
Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay, bu beldeniz de nasıl mukaddes bir belde ise, Rabbinize kavuşun caya kadar canlarınız ve mallarınız da öyle mukaddestir ve birbirinize haramdır.
İyi bilin ki, cahiliye adetlerinden her şey şu iki ayağımın altındadır. Cahiliye dönemindeki bütün kan davaları kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davamız da Hâris’in oğlu Rebîa’nın oğlu (İyâs)’ın kan davasıdır. -(İyâs), Sa’doğullarına sütanneye verilmişken Hüzeyl tarafından öldü rülmüştü.- Cahiliye dönemindeki bütün faiz çeşitleri de artık yürürlük ten kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk faizimiz de Abbâs b. Abdulmuttalib’in faizi olup tamamı kaldırılmıştır.
Dikkatli olun! Kadınlar hakkında Allah azze ve celle’den korkun.
Çünkü onlar, yanınızda emanettirler; onları Allah azze ve celle’nin emâneti olarak aldınız ve Allah azze ve celle’nin kelimesiyle kendinize helâl kıldınız. Sizin onlar üzerinde haklarınız; onların da sizler üzerinde hakları vardır. Onlar üzerindeki haklarınızdan biri de izniniz dışında hiç kimseyi evlerinize almamaları ve hoşlanmadığınız kimselere eşiğinizi çiğnetmemeleridir. Eğer bunu yaparlarsa, ciddi şekilde aşağılayıp can yakmayacak ve yaralamayacak sûrette, onlara hafifçe vurun. Onların sizler üzerindeki haklarından biri de maruf ölçüsünde nafakalarını ve giyim-kuşamlarını temin etmektir.
Ayrıca size, sıkıca bağlandığınız müddetçe asla sapmayacağınız bir şeyi, Allah’ın Kitabı’nı bıraktım.
Ey İnsanlar!
Benden sonra bir peygamber olmadığı gibi sizden sonra da bir üm met yoktur.
Dikkat edin! Allah’a kulluk edin! Beş vakit namazınızı kılın, Rama zan orucunuzu tutun, mallarınızın zekâtını gönül rızasıyla verin. Rabbi nizin evini haccedin ve (İslâm şeriatına göre hükmeden) yöneticilerinize itaat edin ki, Rabbinizin cennetine giresiniz.
Yarın benim hakkımda size sorulacak. Acaba ne diyeceksiniz?”
“Senin tebliğ ettiğine, emaneti yerine getirdiğine ve nasihat ettiğine şahitlik yapacağız” dediler.
Bunun üzerine Allah Rasûlü, işaret parmağını göğe doğru kaldırdıktan sonra insanlara doğru çevirerek üç defa “Sahid ol Allah’ım!” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Arafat’tayken sözlerini in sanlara yüksek sesle aktaran kişi Rebîa b. Ümeyye b. Halef idi.
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem hutbesini bitirdikten sonra şu âyet-i kerîme nazil oldu: “Bugün dininizi kemâle erdirdim, size nimetimi tamam ladım. Size din olarak İslâmı beğendim.” Bu âyet inince Hz. Ömer ağ ladi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ona “Niçin ağlıyorsun?” diye sordu. O da “Beni ağlatan şey şu: Dinimiz giderek artan bir şekilde yayılma süreci içindeydi. Ancak bu süreç kemâle erince, kemâle eren hiçbir şey yoktur ki eksilmeye başlamasın” dedi. Allah Rasûlü “Doğru söyledin” dedi.
Hutbeden sonra Bilal önce ezan okudu, ardından kamet getirdi ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem insanlara öğleyi kıldırdı. Sonra da yine kâmet getirildi, ikindiyi kıldırdı ve bu ikisi arasında başka bir şey kılmadı. Peşinden devesine binerek vakfe yerine geldi. Devesi Kasva’nın karın kısmını kayalara çevirdi ve yayaların toplandığı mekânı da önüne alarak kıbleye yöneldi. Güneş batıncaya kadar o şekilde vakfe yaptı. Güne şin sanılığı biraz azaldı, nihayetinde cirmi bütünüyle batıp kayboldu.
Daha sonra Üsâme’yi bineğinin arkasına alarak Müzdelife’ye kadar geldi. Orada bir ezan ve iki kametle akşam ve yatsı namazlarını kıl(dır)dı ve aralarında da herhangi bir nafile namaz kılmadı. Sonra Rasûlullah sal lallahu aleyhi ve sellem fecir doğuncaya kadar uzandı. Sabah aydınlanınca bir ezan ve bir kametle sabah namazını kıldı. Ardından da Kasvâ’ya binerek Meş’ar-i Harâm’a geldi. Kıbleye yönelerek Allah’a duâ etti, tekbir getirdi, tehlil ve tevhidde bulundu. Ortalık iyice aydınlanıncaya kadar vakfeye bu şekilde devam etti.
Daha sonra henüz güneş doğmadan yola koyuldu ve bineğinin arka sina da Fadl b. el-Abbâs’ı aldı. Nihayet Muhassir vadisine ulaştı ve hay- vam biraz sürdü. Sonra büyük cemreye çıkan orta yolu tuttu ve ağacın yanındaki cemreye vardı -ki bu, büyük cemrenin ta kendisidir. O dönemde bir ağacın yanındaydı. “Akabe Cemresi” ve “İlk Cemre” olarak bilinmektedir.- Oraya yedi ufak taş attı. Bunlar, atılan çakıl taşları gibiydi. Taşları vadinin içinden atti. Ayrıca herbirini atarken tekbir getiriyordu. Daha sonra kurban kesme yerine giderek kendi eliyle altmış üç deve boğazladı. Sonra (bıçağı) Ali’ye verdi. Geri kalanını da -ki yüze tamamlanacak şekilde otuz yedi tanedir-o boğazladı ve Hz. Ali’yi de kurbanına ortak etti. Sonra her deveden bir parça alınmasını emretti. Bunlar bir çömleğe konularak pişirildi. İkisi de develerin etinden yiyip çorbasından içtiler.
Ondan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem devesine bindi ve Kâbe’ye gitti. (Tavâfın peşinden) Mekke’de öğle namazını kıldı. Zemzem kuyusunun başında (hacilara) su dağıtan Abdulmuttaliboğullarına uğrayıp “Ey Abdulmuttaliboğulları! Su çekin, su dağıtımı konusunda insanların size galebe çalmalarından endişe duymasam, ben de sizinle birlikte su çekerdim” buyurdu. Onlar da Allah Rasûlü’ne bir kova su takdim ettiler. O da bu sudan içti.
Ardından Nebî sallallahu aleyhi ve sellem – Zilhicce’nin 10’u- bayra min birinci (nahr) gününde, kuşluk vakti boz bir dişi katır üzerinde halka hitap etti. Hz. Ali de ondan (işittiklerini yüksek sesle uzaktakilere) akta riyordu. Halkın kimisi ayakta, kimisi de oturmakta idi. Allah Rasûlü bu hutbesinde, bir önceki gün söylediklerinin bazılarını tekrarladı. Nitekim Buhârî ve Müslim’in rivayetlerine göre, Ebû Bekre şöyle demektedir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kurban bayramı günü bize hitab etti ve şöyle buyurdu:
“Kuşkusuz zaman, gerçekten Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü (olması gereken) hâline dönmüştür. Bir yıl on iki aydan ibarettir. Bun ların dördü haram aylardır ki, üçü birbiri ardınca olan Zilkade, Zilhicce ve Muharrem; biri de Mudar’ın ayı olan, Cumâdâ ile Şa’bân arasındaki Receb ayıdır. ”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Bu ay, hangi aydır?” diye sordu. Biz “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir” dedik. Allah Rasûlü öyle sessiz kaldı ki biz o ayın ismini başka bir isimle değiştireceğini zannettik. O yine “Bu ay, Zilhicce ayı değil mi?” diye sordu, biz de ““Evet, öyle” karşılığını verdik.
Daha sonra yine “Peki, bu belde, hangi beldedir?” dedi. Biz aynı şekilde “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir” dedik. Allah Rasûlü yine sustu ve o beldenin adını başka bir adla değiştireceğini düşündük. Bunun üzerine “Burası (bildiğiniz) belde (Mekke) değil mi?” dedi. Biz de “Evet, öyle” diye cevapladık.
Yine “Bugün, hangi gündür?” diye sordu. Biz “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir” dedik. Peşinden yine sustu, o kadar ki mevcut ismini başka bir isimle değiştireceğini sandık. Daha sonra “Bugün kurban (bayramının ilk) günü değil mi?” diye sorunca, biz de “Evet, öyle” dedik.
Bütün bunların üzerine şöyle buyurdu:
“Süphesiz şu gününüz, şu ayınız ve şu beldenizde olduğu gibi malla rınız, irz ve namuslarınız ve kanlarınız da birbirinize haramdır (saygindir ve güvence altındadır).
Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve sizi amellerinizden sorguya çekecek.
Dikkat edin! Benden sonra birbirinizin boynunu vuran sapmışlar olmayın!”
Ardından “Dikkat edin! Size (her şeyi) tebliğ ettim mi?” diye sordu. Onlar da “Evet, ettin” dediler. Allah Rasûlü de bunun üzerine şöyle buyurdu:
“Allah’ım şahid ol! Burada bulunanlar, bulunmayanlara bunları duyursun; zira bazen kendilerine duyurulanlar, burada bulunup işiten lerden daha iyi anlayıp kavramış olabilir.
Bir diğer rivayete göre o hutbede Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur:
“Dikkat edin! Hiçbir baba çocuğunun suçundan dolayı sorumlu tutulamayacağı gibi hiçbir çocuk da babasının yaptığından dolayı ceza çekmez.
Dikkat edin! Şeytan şu beldenizde ve şu gününüzden itibaren kendi sine ibadet edilmesinden ebediyen ümidini kesmiştir. Fakat amelleriniz den önemsemediğiniz bazı konularda kendisine itaat edeceksiniz de o da buna razı olacaktır.
Teşrik günleri 583 boyunca Allah Rasûlü hac görevlerini ifa etmek ve (hacla ilgili) şer’i hükümleri öğretmek üzere Mina’da ikamet etmişti. Bu süre zarfında devamlı Allah’ı zikretmiş, şirkin sembol ve izlerini silerek İbrahim’in dininin (hacca dair) temel şiarlarını yerine getirmişti. Ayrıca teşrik günlerinin bazısında da hutbe vermiştir. Nitekim Ebû Davud, ha sen bir isnadla Serrâ bint Nebhân’ın şöyle dediğini nakleder: Kelleler gününde 584 Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize bir hutbe oku yarak “Bugün, teşrik günlerinin ortası değil mi?” diye sordu.585 Allah Rasûlü’nün bugünde okuduğu hutbesi, bayramın birinci günü okuduğu
hutbe gibidir. Aynca bu hutbe, Nasr süresinin inişinin hemen akabinde gerçekleşmiştir.
Nefr -yani Zilhicce’nin 13. günü- ise, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Mina’dan ayrıldı ve Abtah mevkiindeki Kinâneoğulları vadisine (Muhassab’a) indi. Gününün geri kalan kısmını ve geceyi orada geçirdi. Öğle, ikindi, akşam ve yatsıyı orada kıldı. Daha sonra hafif bir uykuya daldı, ardından devesine binip Kâbe’ye doğru hareket etti. Veda tavafını yaptı ve insanlara da bu tavafı yapmalarını emretti.
Hac görevlerini ifa ettikten sonra da binek sahiplerini bir an evvel Medine-i Münevvere’ye gitmeye teşvik etti. Bunu, biraz olsun dinlenmek maksadıyla değil, Allah için ve O’nun yolunda yeniden mücadele edip ter dökmek için yapıyordu.”
Son Sevkiyat
Rum devletinin gurur ve kibri, Allah’a ve Rasûlü’ne iman edenlere hayat hakkı tanımıyor ve kendi halkından İslâm’a girenleri öldürmesine sebep oluyordu. Nitekim Rumlar tarafından Maan valisi olarak atanan Fer ve b. Amr el-Cüzâmi’ye de böyle yapmışlardı.
Bu cüret ve pervasızlık karşısında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hicretin 11. yılı Safer ayında büyük bir ordu hazırlamaya başladı. Ordunun başına da Üsâme b. Zeyd b. Hârise’yi komutan tayin ederek at larını, Filistin topraklarının Belkâ ve Dârûm sinırlarına kadar sürmesini emretti. Böylece Rumları korkutarak sınır boylarında yerleşmiş bulunan Arapların gönüllerine güven duygusunu yeniden kazandırma ve kilisenin bu zulüm ve taşkınlığının asla karşılıksız kalmayacağını herkese gösterme niyetindeydi. Ayrıca İslâm’a girmenin, müntesiplerine ölümden başka bir şey getirmediği düşüncesini yıkmak istiyordu. Ancak insanlar, komutanın genç olmasını dillerine doladilar. Bu sebeple de ordunun sevkiyatı gecikti. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Onun komutanlığına dair eleştirinizi, siz daha önce babasının komutanlığı hakkında da yöneltmiştiniz. Ancak Allah’a yemin olsun ki, babası komutanlığa layık biriydi ve insanlar içerisinde bana en sevimli gelen kimselerdendi. Bu oğlu da ondan sonra, insanlar içerisinde en çok beğendiğim kimselerdendir. ”
Bunun üzerine insanlar Üsâme’nin etrafında toplanmaya ve ordusuna katılmaya başladılar. Nihayetinde harekete geçip Medine’ye bir fersah uzaklıktaki Cüruf mevkiine indiler. Fakat Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hastalığına dair endişe verici haberler alıyorlardı. Allah’ın bu husustaki takdirini öğrenmek için daha fazla ilerleyemediler. Allah Teâlâ da bu ordunun, Hz. Ebû Bekir es-Sıddîk’ın, halifeliği döneminde sevk edeceği ilk ordu olmasını takdir etti.
BENZER KONULAR: